18 Ağustos 2011 Perşembe

Kız Tavlama Sanatı

Kız Tavlama Sanatı

Kız Tavlama Sanatı

Bundan daha gıcık bir başlık olamaz ama ne yapayım konu gerçekten bu!

ÖNCE BİLİMSEL METODOLOJİ!

"Off! Adam amma da damardan giriyor" diyeceksiniz. Kim bilir belki de haklı olacaksınız. O zaman isterseniz yazının ortalarına kadar gidip "Kız Tavlama Sanatı" diye tekrarladığımız başlığı bulup oradan okumaya devam edin. Ancak hemen söyleyeyim bu bölümü okumazsanız çok önemli şeyler kaçıracaksınız.

Erkekadam'ın SÖZ bölümündeki yazılarda tam anlamıyla bir bilimsel yaklaşım söz konusu. Bu durum adı geçen yazıların çok müthiş şeyler olmasından değil, bilimselliğin aslında sanılandan daha az korkutucu olmasından kaynaklanıyor. Çünkü herkes kendi başına bilimsel düşünebilir ve tüm bu metodolojiyi normal hayatına yansıtabilir. Ve çok ama çok faydasını görür. Nerelerde mi faydalanır? Her yerde; Sevişirken, elbise ütülerken, yumurta pişirirken... İnanın bana elde edeceğiniz faydalar saymakla bitmez.

İsterseniz önce şu bilimsel metodoloji dediğimiz nanenin aşamalarını bir tespit edelim:

1 - Gözlem2 - Sonuç çıkarıp model oluşturma3 - Modeli test etme.4 - Eğer modelde hatalar çıkıyorsa modelde değişiklik yoluna gitme ve tekrar test etme.

Farkındayım çok soyut oldu. Hem'men somuta indirgiyoruz.

ÖRNEK:Evinizde bir elektrikli ızgara var. Sabah kalktınız iki dilim ekmek üstüne iki dilim kaşar koyup ızgaraya sürdünüz. Sonra da ızgaranın zaman ayarını on dakikaya getirip içeri gittiniz. On dakika sonra döndüğünüzde ekmekleriniz Zonguldak maden ocaklarından çıkmış gibi... Kapkara! (Bilimsel gözlemi yaptınız bile)

"Ulan zaten ben bu işlerden ne anlarım beH!.. HatçeHH! Kızım bana bir kahvaltı bile hazz'ırlamadın GittİİH!" diye bağırabilirsiniz. Ya da, elinize bir zamanlar ekmek olan o zifiri karanlık şeyi alıp düşünmeye başlarsınız. "Hımmm! Bir şeyin böyle yanmış olması için ona çok fazla ısı uygulanmış olması gerekir. Bu zımbırtının da zaman sayacı var, ama ısı azaltıp arttırma seçeneği yok (Örnek bu ya!) o zaman vereceğim ısıyı azaltmam gerekiyor (Çaktırmadan bilimsel modeli oluşturuyorsunuz. Model şöyle bir şey: Ne kadar ekmek o kadar köf... şey pardon!.. Ne kadar zaman o kadar ısı).

Bu modeli kullanıp ekmeği doğru kızartacak ısı/zaman değerini arıyorsunuz. "Yahu şu ızgarayıı 3 dakikaya getireyim bakalım ne halt edecek". Ekmekler hafif ısınmış, üzerinde peynirler söğüş meze kıvamında. "Şimdi de beş dakikayı deneyeceğim" Ekmekler aslan gibi kızarmış, peynir fışır fışır erimiş.

İster gırgır geçin, ister itiraz edin, yukarda ki ekmek kızartma süresinin tespiti tam anlamıyla bilimsel bir düşünce şeklinin kullanılışıdır.

Şimdi gelelim test aşamasına. Hatırlıyorsunuz modelimiz "Ne kadar zaman o kadar ısıydı". Akşam eve geldiniz saat tam 19:27 ve kış aylarındayız. Aynı peynir, aynı dilim ekmek, aynı beş dakika zaman ayarı geyikleri. Izgaranıza hevesle döndüğünüzde bir de ne görüyorsunuz ekmek ve peynir bıraktığınız gibi duruyorlar. (Bilimsel model aynen göçtü).

Tabii şunu yapabilirsiniz:

"Yahu zaten ben bu işlerden ne anlarım beH!.. HatçeHH! Kızım bana bir akşam yemeği bile hazz'ırlamadın GittİİH!"

Ya da ekmek ve peynirinizi elinize alıp düşünebilirsiniz.

"Kör olası, bu işin içinde bir bit yeniği var." Hani "zaman = ısı" idi ya, belli ki artık değil.

Yukarda anlattığım olay gerçektir ve bu satırları yazan naçiz kulunuzun başına aynen gelmiştir.

Bilimsel düşünceye göre eğer eskiden beş dakikada pişen ekmeğiniz şimdi pişmiyorsa muhakkak bir şeyler olmuştur ve bu olanların mutlaka bir açıklaması vardır. Lafı uzatmadan ne olduğunu anlatayım. Bildiğiniz gibi İstanbul'da kış akşamlarında, özelikle de herkesin eve gelip yemeğini yaptığı saatlerde voltaj düşer. Bu yüzden ızgara daha az ısı vermeye başladığı için "zaman = ısı" denklemi yetersiz kalır. Denklem şöyle bir düzeltmeye gider:

f(Günün Saatine göre ) zaman = ısı

Uzun tantanaya gerek yok sekiz dakikaya ayarlarsınız olur biter. Ertesi sabah gene beş dakikayı kullanırsınız.

İşte bu düşünce sistematiğini yaşantımızın her anında kullanabiliriz. Karşılaştığımız olaylarda her zaman ama her zaman bu mantığı uygulayabiliriz. Başımıza bir şey mi geldi (Gözlem). Düşünür taşınır bundan bir sonuç ve ilişkiler yumağı yaparız (Model). Bu modelle başka benzer olayları açıklamaya çalışırız (test).

Sevgilimiz bizi aldattı, sap gibi ortada bıraktı (gözlem). Ciğerimiz yandı "Ulan bu karı milletinin topu iffetsiz" dedik (modeli kurduk). Ama Cemil abinin karısının ona ne kadar sevgi ve sadakatle yaklaştığını gördük ve şaşırdık (test).

Bu bilimsel model geyiği çok matrak bir şeydir. Bilimsel model "Hakikat"i falan aramaz. Onun amacı çevremizdeki bazı olayları en iyi şekilde açıklamaktan ibarettir. Açıklayamadığı anda masaya yatırılır, ya geliştirilir, ya da toptan kaldırılıp atılır daha iyisi konur. Yeni gelen model de hakikati veriyor değil, aynı olayları daha iyi açıklıyordur. O da günü gelince sallanıp gönderilebilir.

SÖZ bölümümüzde aynı bu yaklaşımla bir takım modeller ortaya koyduk. Ve gerçek anlamıyla bilimsel metodoloji kullandık. Modelimiz olup biteni adam gibi açıklayamıyorsa ya da gelecekteki bir olayı öngöremiyorsa fırlatıp atmaya veya değiştirmeye her an hazırız.

KIZ TAVLAMA SANATI

Söz verdiğim gibi esas konumuza geldim.

Efendim bu konudaki modelimizi hemen açıklayayım:

"Hiçbir erkek hiçbir kadını tavlayamaz. Kadınlar kiminle birlikte olacaklarına kendileri karar verirler."

Hadi bakalım şimdi bu ultra bilimsel modelimizi tırtıklamaya başlayalım. Gözlem nerede?

Gözlemlerim daha çok hayvanlar dünyasından geliyor. Doğada pek çok türün erkeği dişisinden çok daha albenili (ismi üzerinde: Al - Beni), daha güzeldir. Neredeyse tüm kuş türlerinde dişi boz renkli, dandik bir hayvanken, erkekler rengarenk tüyleri olan, accayip süslü yaratıklardır. Herhalde bu kavramın en çok abartıldığı yaratık da tavus kuşudur. Bu hayvanın dişisini sersem bir hindiden zor ayırırsınız.

Neden?

Nedeni çok basit, doğada pek çok türde kadın hangi erkekle birleşeceğine kendi karar verir. Seçeceği erkeğin güçlü ve sağlıklı olması doğacak olan yavruların yaşam savaşlarını iyi vermelerinde doğrudan etkilidir. Bunlarla ilgili çok güzel araştırmalar okudum. Ve dişi kuşların hiç de salak olmadıklarını, tüyleri daha renkli, daha parlak erkek kuşların gerçekten de daha sağlıklı olduklarını öğrendim (kuşlar bunu milyonlarca yıldır biliyormuş!).

Seçen taraf dişi olduğu için erkekler güzelleşmeye başlamışlar ama dişilerin kendileri son derece sönük kalmış.

Şimdi yazının tamamını okudunuz, buraya kadar söylediğim her şeyi anladınız ve hemen sazan gibi atlıyorsunuz. "İyi de hocam! İnsanlar azıcık farklı değil mi? Bizde karılar süslü, erkekler değil. Senin model şimdi langırt! Diye çökmedi mi?"

Valla aslına bakarsanız buna verecek cevabım "hem evet hem de hayır"dır. İnsanların çok karmaşık bir toplumsal yapı kurduğunu bilmeyenimiz yok. Benim burada (yani SÖZ bölümünde) vermeye çalıştığım temel mesajlardan biri de içimizdeki hayvanı iyi anlarsak çözümsüz gibi duran pek çok konuya açıklık getirebileceğimiz yolunda. Bu noktadan hareketle gelin benim modelimi kabul edip yola çıkalım ve tekrar diyelim ki

"Hiçbir erkek hiçbir kadını tavlayamaz. Kadınlar kiminle birlikte olacaklarına kendileri karar verirler.

Bakalım bu modeli kullanarak bir takım olayları açıklayabilip, bir takım davranış biçimleri ortaya atabiliyor muyuz?

Erkeklerin çok arzu ettikleri kadınları elde etmek için dünyaları önlerine serdiklerini ve pek çok zamanda başarısız olduklarını hep duyarız, biliriz. Oysa bu modeli kabul ederseniz yapacağınız iş çok basittir. Öncelikle güzel bir erkek kuş olmaya çalışmakla işe başlarsınız. Bazı özellikleri üstünüzde toplamaya gayret gösterirsiniz.

Nedir bu özellikler? Dişi kuşların yani çevremizdeki kadınların önemsedikleri şeylerdir. Ama sakın bunları belli bir hatunu kafa kola almak için yapmayın. Kim ne derse desin düzgün, sportmen bir beden kadınlar tarafından beğenilir. İyi giyinmek önemlidir. Güzel konuşmak, güçlü olmak, şefkati davranabilmek, kültürlü olmak hep artı puanlardır. Yani bu konuda ortaya atılmış ne kadar klişe varsa hepsine değer verip elinizden geldiği ölçüde kendinizi geliştirmeye gayret edin. İşte tam bu anda modelimizin öngördüğü davranış biçimi ortaya çıkıyor

Çevrenizde sizi seçen kadın olup olmadığını anlamaya çalışın. Radarlarınız hep açık olsun. Eğer boşta gezme durumlarındaysanız, tüm çevrenizi devamlı kontrol edin. Hiçbir sinyali atlamamanız gerekir. Örneğin bir toplantıya gittiğiniz, ortada on tane boşta hatun var. Kafanızda birden ona kadar bir sıraya koydunuz. İlk üçü size hiç aldırmıyor. Dört numarada bir ışık gördünüz. Hemen ona gidin. Sakın vaktinizi ilk üçe maymunluk ederek harcamayın (yazıktır!). Size kendini vermeye hazır ama kalçaları biraz büyük ya da burnu biraz eğri bir kadın sizi beğenmeyen dünya güzelinden çok daha fazla sizi mutlu edecektir.

Bunları söylerken seçici olmayın, kendi hiçbir zevkiniz olmasın, kim kuyruk sallarsa ona koşun demiyorum (Ne gırgır değil mi? bu kuyruk sallama olayı da dişi köpeklerin "seçen" olduğu gerçeğinden kaynaklanıyor). Dediğim tam anlamıyla şu: Sizi seçmeyen birine gitmeyin, ona vakit ve enerjinizi harcamayın, o vakti ve enerjiyi size bedenini ve ruhunun bir bölümünü vermeye hazır başka birine yönlendirin. Çok daha karlı çıkarsınız. Sizi reddetmiş dünyalar güzeli bir sevgilinin hayaliyle ayazda sokaklarda bir başına dolaşmak kulağa çok romantik gelebilir, ama inanın bana, o anda yukarda sözünü ettiğim biraz irice kalçaların arasında olmak hem çok daha keyifli hem de çok daha gurur vericidir.

Bu konuda bir tane de çok gırgır yorum hatası var: Aslında önerdiğimiz davranış biçimi "size ilgi gösteren kadınlara yönelin"den ibaret. İlla da daha az güzel kadınlara gidin dediğimiz yok. Birden fazla kez, çirkince kadınlara asılıp kepaze olan erkeklere rastladım. Muhakkak sizde rastlamış ve bunun nedenini bir türlü anlayamamıştınız. Nedeni çok basit: "O dişi sizi seçmemişse, seçmemiştir" bu durumun onun güzelliğiyle çirkinliğiyle bir ilgisi olamaz. Yani, her zaman köşenizde durun ve çevreden size bir sinyal, ilgi, alaka, artık her neyse ondan gelip gelmediğine bakın. Eğer geldiyse ve hatun da sizin temel standartlarınızın dışında değilse prosedürü başlatın.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder

Yorumunuz İçin Teşekkürler...