4 Eylül 2011 Pazar

Keşke Yalnız Bunun İçin Sevseydin Beni

Keşke Yalnız Bunun İçin Sevseydin Beni...

"Yalnızım..."
Bunca acı tek bir söze nasıl sığabiliyordu...
Aldım bu sözü dudaklarınızdan,
saplayıp kalbimi onunla parçaladım...
O söz ki;
rengi yarım kalmış aşkların tarifsiz esmerliğine kaçıyordu...
O söz ki;
sapladıkça kalbimin her parçasına yüzünüzü yeniden çiziyordu..
Şimdi içimde binlerce yüz oldunuz...
Şimdi içimde binlerce "siz" oldunuz...
Yalnızsınız...
Bilseniz ne kadar suçluyum bunun için...
Bilseniz ne kadar acı çekiyorum...
Çünkü sevgim çekip alamıyor sizi derin ıssızlığınızdan...
Oysa ben sizi, sizden önce gözlerinizdeki o ıssızlıktan dinledim.. Sözlerinizden de önce... Benimle ölmeye hazır sesinizden bile önce...
Oysa ben sizi, yüzünüzün çizgilerinden ve gözlerinizden sızan ıssızlığınızdan doğru sevdim... Siz bunu hiç bilmeden önce...
Yalnızsınız...
Bilseniz ne kadar da çaresizim, buna çare olamadığım için...
Oysa en çok, siz de soluk alıp veriyorsunuz diye sevdim ben yaşamı... Yaşamın ona kendinizi eklediğiniz yerlerini sevdim en çok... Dokundukça çoğalttığınız, sevdikçe çoğaldığınız yerlerini... Bu şehirden her ayrılışınızda, arkanızda bıraktıklarınızı topladım birer birer.. Oturduğunuz çay bahçelerinden, yürüdüğünüz sokaklardan, ıslandığınız yağmurun damlalarından topladım sizi... Vitrinlerde unuttuğunuz dalgınlığınızı, hiç tanımadığım bir kızın su yeşili gözlerinde bıraktığınız mısralarınızı topladım birer birer... Bir bunlara, bir de her "sevgilim" deyişinizde, içimde binlerce çiçek açtıran o büyülü sesinize sarılıp uyuyabildim ancak, düşlerime dar gelen tek kişilik yatağımda...
Soluğumu yalnızca sizin için içimde saklıyorken düşlediğim yarınlara; siz, nasıl da ben hissedemeden soluksuz kaldınız...Geldiğiniz gibiydi belkide ama gelmişken de gitmekte vardı işin içerisinde ,kim bilir kalmakta zordu ve yeri geldiğinde gitmeyi bilmek gerekirdi belkide ya yalnızlığı içine çekmek ve soluksuzca oturup düşünmek olan ve bitenleri

Yalnızsınız...
İlk kez o otel odasında hissettim bunu... Yalnızlığınız elleriniz olmuştu ve artık sığmıyordu ellerime... Kaçırdıkça benden ellerinizi, yaşam da kayıp gidiyordu avuçlarımdan... Ne zaman gözlerinizi yumsanız, sizin suretinizde sevdiğim binlerce yüz de aynı anda kapatıyordu bana gözlerini... Her uykuya dalışınızda, içinizdeki o derin yalnızlık duygusunun, sizi, uyandığınızda beni asla hatırlayamayacağınız kadar uzak yerlere götürmesinden korkarak bekliyordum uyanmanızı... Gözlerimi kırpmadan, özlemle bekliyordum.. İşte bu çocuksu korkuydu o sabah sizi uyandırmamdaki sebep. Belki de haklıydınız:"Bencillik"ti bu korkunun adı...
Oysa o gece ne büyük bencilliklerin kıyısından döndüğümü hiç bilmediniz.. O gece, sizden gizlediğim tarifsiz acılarla lime lime olmuş bedenimi, saatlerce soğuk suyun altında göz yaşlarımla yıkamak yetmeyince uyuşturmaya, o kapıdan içeri ölümün süzülüp girdiğinizi bilmediniz... Bana, "şaşırma, beni sen çağırdın", dediğini... "Şimdi benim olursan yaraların iyileşir, diner acıların... Ancak bunun için bir şartım var: aşkını bu odada, bu bedende bırakıp öyle gelmelisin benimle... Ölürken yalnız kendini sevmelisin... Seçimini yap!" dediğini...
Asla çözemediğim kurallarıyla beni hep dışına sürükleyen hayata, yeniden tutunmaya çabaladığım tek yerin, size duyduğum bu derin aşk olduğunu bilmediniz hiç...
Kendimi değil, sizi seçtiğimi bilmediniz...
Sonra, ıslak, çırılçıplak bedenimi alıp çıktım oradan... Hayata girdim... Usulca sokulup yanınıza, bana sarılmanızı istedim... Ölüm o ısrarcı soğukluğu ile hemen arkamda duruyordu... korkuyordum... Çok korkuyordum... Size "n 'olur sıkı tut ellerimi... Beni o soğuk rüzgarın kollarına bırakma sakın..." diye susarken, göz yaşlarım içime sızıyordu...
Bana "git" dediniz...
Sonra "gitme... kal..." dediniz...
Hiç farkında olmadan, bir tek sözünüzle ittiğiniz o uçurumdan, son anda yakaladığınız ellerimle çekip çıkardınız beni... O gece kollarınızda gözyaşlarına boğulmamın sebebini belki de hiç anlayamadınız... O "kal"ın benim için önemini hiç bilmediniz...
Yalnızsınız...
Sizi kalabalıkların içindeki yalnızlığınıza uğurladıktan sonra saatlerce ayrılamadım o otel odasından... "Bu son sevişmemiz olacak" diyerek bendeki her şeyinizi alıp, çıkarken, yastığınızda kokunuzu unuttuğumuzu fark etmediniz... Size "keşke yalnız bunun için sevseydim seni" diyebilseydim... Keşke, bütün gün o otel odasından, yalnızca kokunuzu bırakıp çıkamadığım için ayrılamadığımı söyleyebilseydim...
O gece yaşanacak her şeyi, daha siz bu kente hiç gelmeden önce, sesinizden hissettiğimi; korktuğum gibi olmaması için gözyaşları içinde Tanrı 'ya ne çok dua ettiğimi söyleyebilseydim...
O gece, konuşup da yıpranmanıza, üzülmenize hiç izin vermeden. "Ne olur sus... Ben her şeyi biliyorum.." diyebilseydim...
Artık benim üzerime düş kurmadığınızı bile bile, alıp beni düşlerinizde yaşattığınız o adaya götürmenizi isteyebilseydim...
Bana aşık olmadığınızı bile bile, orada kalabalıklardan uzak bir aşkı sizinle paylaşabilmek için vazgeçemeyeceğim hiçbir şey olmadığını söyleyebilseydim... İçinde yaşadığım yozluğun bana vaadettiği geleceği değil, yaşamınızın benim için ayırdığınız parçasına, asla daha fazlasını istemeden razı olacağım, her bir anını size duyduğum aşkla, özlemle anlamlandıracağım bir hayatı tercih ettiğimi... Bütün ömrümü, sizinle paylaşmayı düşlediğim o tek şarkılık tangoyu bekleyerek geçirebileceğimi... Yüreğinizin birçok aşkı aynı anda kucaklayacak kadar büyük olduğunu bildiğimi, bu yüzden kalbinizi başka aşklarla birlikte paylaşarak, ama yalnız sizin aşkınıza sadık kalarak yaşamaya gönüllü olduğumu... Sizi, ait olduğunuz çevre için değil, bana ait olmanız için değil, karşılığında beni sevmeniz için değil... Sadece siz olduğunuz için sevdiğimi söyleyebilseydim...
Sizi, bir başkasıyla yakalamayı istediğiniz mutluluğa engel olmayı isteyemeyecek kadar çok sevdiğimi... Bir başka aşka tutunarak ıssızlığınızdan sıyırabilecekseniz eğer; kalbinizde derin bir suçluluk duygusu, pişmanlık ve acıdan başka bir şey yaratabilmekten, yalnızlığınıza ilaç olabilmekten aciz, size zarar vermekten bir adım öteye gidemeyen şu deli sevdamın ağırlığını üzerinizden alıp gidebileceğimi söyleyebilseydim... Aşkımı "bir eflatun ölüm"e sarıp gidebileceğimi...
Yalnızsınız...
Bilseniz ne kadar suçluyum bunun için...
Ah, bir bilseniz ne çok acı çekiyorum...
N'olur affedin beni:
Böyle bir büyük bir aşkla severek, size en büyük acımasızlığı ben yapıyorum...
Affet beni... Sevgilim..."

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder

Yorumunuz İçin Teşekkürler...