18 Ağustos 2011 Perşembe

İkili İlişkilerde Bazı Senaryolar

İkili İliskilerde Bazı Senaryolar

İkili İlişkilerde Bazı Senaryolar

Televizyondaki Türk Filmi'nden gelen "Artık birbirimize aidiz; Ebediyen!" şeklindeki buğulu ses, ekrana bakıldığında birbirlerine şefkatle sarılmış iki aşığın görüntüsü ile bütünleşir. Birbirini seven bu iki insan, yakınlaşırlar ve aralarından su sızmaz şekilde birbirlerine sarılırlar. Tek arzuları tüm zamanlarını bir arada geçirmektir. Bu karalarında zorlama yoktur. Taraflar gönüllü olarak birbirleri ile yalnız kalmış ve gözleri de başka bir insan ya da olayı görmemektedir muhtemelen. Böyle bir ilişkinin içinde o esnada, başkalarına yer yoktur.   Şimdi başka bir filmdeki başka bir sahneye geçelim. Bu çift yine evlerinde, yalnız olarak oturmaktadırlar. Kapı çalınır içeriye erkeğin erkek arkadaşlarından biri girer. Gazete okuyup, televizyon seyretmekten zaten biraz sıkılmış olan erkek, karşısında eski çocukluk arkadaşını görünce sevinçten hoplar ve bu sevinci fark eden kadının göğsünde hafif bir sıkışma olursa da, gelen o kadar da kötü bir insan değildir. Ama yine de içini tarifi zor bir huzursuzluk kaplamıştır.   Açılan konular eski günlere gittikçe eski arkadaşlar özlenir ve telefonlar çalışır, her gelmeye karar veren kişiyi, gizlice içeriye mutfağa gidip, birbiri ile sinirli, fakat sessizce kavga eden çiftin etrafa yaydığı o zehirli ve keyifsiz hava izler. İlk gelen, geldiğine pişman olmuştur, ama daha önce bir defa aynı nedenlerden erken kalktığında, nasıl yapmacık bir sitem yediği aklına gelir ve tam bu aşamada, arayan eski bir arkadaşında hararetli bir şekilde davet edildiğini duyunca, kalkmaktan vazgeçer. Masum bir ziyaretin ateşli bir partiye dönüşmesinde kendi payının ne kadar olduğunu tartmaktadır ki, mutfakta sessizce yürütülmeye çalışılan tartışma, yerini bir anda parlayan, gürültülü fakat kısa süren bir bağrışmaya bırakır. Gelen diğer dostlar müziğin de etkisi ile bu olayı ya duymazlar, ya da duymazlıktan gelirler.   Şimdi burada bir duralım bundan sonraki muhtemel senaryoları bir izleyelim. Sizce kim haklı ve kimin ne yapması gerek?   Aklımıza gelen şıklar şunlar;   1. Şık; Durumu sezen misafirler, telefonla uzun ısrarlar soncu çağrılmış olsalar dahi, nazikçe müsaade isteyip evi terk ederler. Sonuç; herkes gittikten sonra kendisini yalnız ve üstelik yakın dostları tarafından terkedilmiş hisseden erkek ile, arkadaşlarını kovmaktan beter eden kadın arasında müthiş bir kavga kopar ve erkek evi terk ederek, cep telefonları ile arkadaşlarının nereye gittiğini öğrenir. Daha sonra toplanılan bu partide (aynı gece) arkadaşlarına kadını olmadık şekilde kötüleyecek, gece sabahın 4'ünde de eve döndüğünde, evde ağlayan gözlerle onu bekleyen kadına tekrar sarılıp, onunla tekrar barışacak ve birlikte muhteşem bir gece (sabah ve pazar günü) geçireceklerdir.   2.Şık; Parti devam edecek, kadın zoraki de olsa gürültüye katlanıp, en anlaşabildiği insanla sakin bir köşede sohbet edecek. Erkeğin eski dostlarının, aslında onu elinden alması, gibi bir tehlike altında olmadığını kavrayacak. "- Niye onlar bu kadar mutlu, eğleniyorlar ve niye ben bu kadar mutsuzum? Bu erkek için her şeyi yapıyorum, ama şu sarhoş eski arkadaşları kadar mutlu edemiyorum?" demeyerek gurubu kendine yakın bulup, sahip olduğu değerler ile eğlenceye katılarak beğeni ve sevgi toplayacak. Sonuç; Bu en güzel durumda misafirler gidince yorgunluktan, belki çılgınca sevişilemeyecek, ama sabah kendine gelen erkek, geceyi hatırlayıp kadına teşekkür edecek. Mutlu olup olmadığını soracak ve muhtemelen "- Yahu ev amma dağılmış, böyle toplantıları kırk yılda bir yapmak lazım!" diyecek ve kadınla hem ruhen, hem de bedenen daha yakın ve mutlu bir pazar günü geçirecekler.   3.Şık (Tanzanya Versiyonu); Kadın gecenin ilerleyen saatlerinde içindeki hırsı ve dikkate alınmama duygusunu iyice kin ve nefrete dönüştürecek. Kendisini ortama iyice yabancılaştıracak. Haklı olabileceği bir fırsat yakalayıp, mesela partinin herkesçe en gürültü çıkartılan bir anında, ilk önüne gelene tokadı basacak. Ne yaptığını hatırlamaz bir hale gelen adam, tokadı yedikten sonra kadına vurmamak için, hırsını sürüklenerek götürüldüğü tuvalet camına vurduğu yumrukla çıkartacak. Komşuların yardımıyla hastaneye yetiştirilen adamın koluna, 18 dikiş atılacak. Sonuç; Adam ve belki de diğer dostlar, bir daha böyle bir partiye katılmamaya ve bu tür insanlarla görüşmemeye karar verecek. Kadın ve erkek bir şey olamamışçasına yaşamlarına devam edecekler.   Bu şıklara bu şekilde devam edilebilir.Bütün bu olayları, en üstteki aralarından su sızmayan mutlu çiftle kıyasladığımızda, akımıza şunlar gelmekte. Birbirlerini yazının başında bahsettiğimiz çiftler kadar çok seven iki insan, başkalarını yanlarında istemez, aksine yalnız, baş başa kalabilmek için can atarlar. Bir gelen olsa, ya kovarlar, ya sakin bir köşeye kaçarlar. Ancak insan yaşamının bu şekilde sürüp gitmeyeceği de ortadadır. İnsan, netice itibarı ile sosyal bir varlıktır. Öyle, ya da böyle, çalışmak için, üretmek için, ve bazen de eğlenmek için sevgilisi ya da eşinin dışında insanlara ihtiyaç duyar. Bu onun eşinden sıkıldığı, ya da onu atık hiç sevmediği anlamına gelmez.   Bu durumda en doğrusu ve en güzeli birlikte, başka insanların arasına katılmak ve guruplar içerisinde mutlu olmaktır. Bu bir misafirliğe gitmek olabilir, ya da evde eski dostları ağırlamak olabilir. Bu tür faaliyetler bir supap gibi, sıkıntıya giren ilişkileri rahatlatırlar, insanların birbirlerine yakınlaşmasını sosyalleşmesini sağlarlar. Burada senin arkadaşın, benim arkadaşım olmaz. Çiftler birbirlerini çevreleriyle birlikte sevmeli ve kabul etmelidirler, en azından çevrelerini dikkate almalıdırlar. Çünkü insan her ne kadar ilk başlarda ikili bir ilişkiye anadan üryan giriyorsa da, zamanla sosyal çevresini de o ilişkiye taşıması kaçınılmazdır. İnsan çevresi ile sağlıklı bir bütünleşmeye girebildiği sürece mutlu ve üretken olur.   Yakın çevreleri ile sağlıklı bir bütünleşme sağlayamayan ve buna katlanamayan çiftler ise, kendilerine başka bir çözüm bulmak zorundadırlar...

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder

Yorumunuz İçin Teşekkürler...